Beni tanıyanlar bilirler anime kültürüne neredeyse tapılası derecede sevdiğimi. Peki nasıl başladım bu işlere hepsini burada anlatmayı uygun gördüm.
Buyrun işte böyle başladım;
6. sınıftayım. Bırakın bıyığımı, kafamın bile olmadığı dönemler. Kızların pipisinin olmadığını yeni öğrendiğim zamanlara da gelir ayrıca (“Kızlar g*tünden işer” diyen arkadaşıma selam çakıyorum buradan). O zamanlar Show TV’de Mirmo adında bir “çizgi film” yayınlanıyordu. Çok severdim onu. Kuzenlerimde araştırayım dedim (ki o zamanlar internetim yoktu. Hafta da bir kuzenlerimde internete girerdim.). Mirmo diye araştırdığımda her yerde “anime” yazısını görüyordum. Hatta o zaman şöyle okkalı bir küfür yapıştırmıştım:
“Amına koduğumun guugıl’ı ben Mirmo’yu arıyorum anime ne lan?!”
O arada herkesin bildiği tanıdık bir siteye denk geldim. Anime.gen.tr…
“Vay ben Mirmo aslında animeymiş demek” dedim. Ve o zamanlar meraklı bir bünye olduğumdan Wikipedia’da araştırayım dedim. Anime neymiş ne değilmiş iyice öğrenmiş oldum. Bayağı bir zamanda animeler hiç hayatıma girmedi. Hiç anmadım adlarını…
Eskiden de derdim, ben kendimi Japonlara, Japon kültürüne daha yakın hissediyorum diye…
9. sınıftayım. Daha yeni başlamışız liseye, arkadaşlarla birlikte bir filme gidelim dedik. Kampanya var madem sonuna kadar yararlanalım değil mi . Ama şans budur ki kampanya bitmiş. O zaman ne yapalım dedik ve hep birlikte hamburger yedik. Aşağıya indiğimizde bir süper markete girip yiyecek bir şeyler alalım diye düşündük. Dergilere göz gözdirirken LOG adında bir dergi gördüm. Arkasında hayvan gibi “148 SAYFA OYUN DERGİSİ HEDİYE!” yazısını görmüştüm. Tam bu dergiyi alacaktım ama param bitmişti. Birden bir ışık huzmesi zihnimde çakıldı. LAN BABAM BANA METROBÜSE BİNMEDEN ÖNCE 5 TL VERMİŞTİ! (ki dergi 5 liraydı). Hemen aldım dergiyi bir aç gibi. Hediye gelen dergi Oyungezer adında bir dergiydi. Tamam oyun dergisiydi ama neden bunu elime alınca bu kadar tuhaf hissediyordum? Bana bu tuhaf hissi veren şey neydi?
Dergiyi karıştırırken arka sayfalarda anime inceleme sayfalarını gördüm tesadüfen. K-On!!’un incelemesini okuyordum. İşte o zaman içimdeki anime tohumu yeşermeye başlamıştı.
O zamanlar internetim ve bilgisayarım yoktu. Yine de sürekli Oyungezer’i okurdum. Hoşuma giderdi çünkü. 2010 yazında bir bilgisayarcıda çalışıyordum. Ramazanın ilk iki haftası hiç iş olmazdı bilgisayarcılarda. Bütün gün bilgisayarın başında oturuyordum o arada “Lan ben K-On!!’u seyretsem ya…” diye bir fikir geçti aklımdan. Açtım animeyi izlemeye başlamak üzereydim. Neydi bu içimdeki tuhaf duydu? İki kız vardı, gülüyorlardı. Arkada saat tiktakları, saat çaldı, kız uyanıyordu…
Ve artık uyuyan bir devde uyanmıştı…
Facebook’ta bayağı zaman geçirdim bu zamana kadar. Çevrem çok gelişti. Onun hikayesi de buna paraleldir aslında. 2011 Mart ayına doğru “Fanzinci Dergi” adında bir herifle tanıştım ve o beni bir anime grubuna aldı. Orada Sensee-sama ile tanıştım (tabii ki yavaş yavaş anime ortamına girmeye başlamış yeni insanlardan biriydim).
Ve tarih 7 Ağustos 2011… İlk defa Sensee-sama tarafından bir anime etkinliğine davet edildim. Çok heyecanlıydım çünkü etrafımda hoşlandığım şeyler hakkında konuşacak kimse yoktu. O kadardı ki kafamda “Haydar” isimli bir karakter yaratmış ve bayağı da onunla konuşur olmuştum.
İlk buluşmam… Dışarda millet birbirine sarılıyor, gülüşüyor, oynaşıyordu. Ben etrafa “nooluyor lan?!” bakışını attım ve ortama ufaktan girmeye çalıştım ve grubun gerçeğini o zaman farkettim… Kim olursan ol, nasıl davranırsan davran seni kabul ediyorlardı. O zaman anlamıştım ki burası zaten toplumdan soyutlananların somutlaşma noktasıydı.
Ve aydınlanma…
O zamandan bu zamana kadar çok şey değişti. Animelere başlamadan önce bildiğiniz apaçi bir insandım ama artık bilgi istiyorum, beni anlayan bir sürü arkadaşım oldu, hikayeler yazıyorum ve en önemlisi… hedefimi buldum…
Evet benim hikayem böyleydi peki ya sizin hikayeniz nasıl?